Aslında her şey sıradandı. İnsanlar yolda yürüyor, 17-18 yaşlarındaki çocuklar futbol, teyzeler Rahime'nin kızını, amcalar memleketin halini konuşuyordu. Seyyar satıcılar da her zaman ki yerlerindeydi. Asayiş berkemal. İşin ilginç yanı 2 mısırcı vardı. Yaklaşık 100-150 metre mesafe vardı aralarında. Biri bardakta satıyordu, diğeri koçanıyla. Ama asıl fark bu değildi. Asıl fark birinin zabıtayı gördüğü anda kaçacak yer aramasıydı. Saklanabildi mi saklanamadı mı bilmiyorum. Olayı seyretmek için kalmadım, yoluma devam ettim.
Zira merak ettiğim bu değildi. Asıl merak ettiğim mısırlar arasındaki farktı. Sahi çocukluğumuzdan beri koçanıyla satılan mısırı biliyoruz. Peki son zamanlarda bardakta satılan mısır neyin nesiydi ? Nereden geliyor bu mısırlar ?
Sorumuzun cevabı gayet basit aslında. Çiftçinin hali duman muhabbetlerine pek girmek istemiyorum. Dünya düzeninin köküne bakacak olursak, üretimden kaçınıp sadece tüketen ve suni mesleklerde çalışan insanlardan oluşan toplumlar yok olmaya mahkumdur. Atatürk'ün "Köylü milletin efendisidir." sözüne katılıyorum. Çünkü köylü şehre göç ederse üretim olmaz. Dolayısıyla ihtiyaç, ithal edilerek temin edilmek zorunda kalır. Tahmin edeceğiniz gibi bu üretmekten çok daha pahalıya mal olur. Maalesef ki bugün pek çok şeyi ithal ediyoruz.
Mısırlar önceden ABD'den geliyordu sevgili arkadaşlar. Şimdi de Malezya'dan geliyor diye biliyorum. Tabi Malezya'da yetişen mısırların sahibi kimdir orasını bilmiyorum. "Coca cola içmeyin :(" tarzında bir şey söylemeyeceğim. Zira ABD'den, Fransa'dan, İngiltere'den, Almanya'dan veya başka bir ülkeden gelmesinin benim için bir önemi yok.
Biz üretemiyor muyuz bu mısırı ? 10 yıl önce kendi mısırımızı yerken noldu böyle ? Veya 3 yıl öncesine kadar zeytinyağını ihraç ediyorken bugün neden ithal ediyoruz ? Üretim mi azaldı ? Hayır! Daha ucuza ithal edildi. Daha ucuza ithal edilmesini doğru bulabilirsiniz ama değil. Çiftçinin o yıl ki ekini çöpe gidiyor. Yani çiftçi parasız kalıyor. Elinde başka mesleği olmadığı için inşaatta çalışıyor veya başka bir yerde. Düşünsenize tüm hastanelerin kapatıldığını. Ne yaparlardı doktorlar hemşireler ? Neyse, mısır ekmek isteyen anasını da alsın gitsin diksin !
Gelelim mısır işine kimler girdiğine. Buyrun ilgili haberden bir kesit:
20.01.2008
"Önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün oğlu Mehmet Emre Gül, bardakta mısır üreten Daily Fresh’ten bayilik alarak mısır işine girdi. Daha sonra Bayındırlık Bakanı Faruk Özak’ın oğlu Mehmet Akif Özak, aynı firmadan bayilik aldı. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın oğulları bu piyasaya ’Marina Gold’ firmasından Türkiye haklarını satın alarak daha iddialı bir giriş yaptı."
Bakın kimler gelmiş. Tabi ki herkes yatırım yapabilir. Ticarete girebilir. Ticarete giren Cumhurbaşkanının oğlu, dönemin bayındırlık bakanının oğlu ve İBB Başkanının oğlu olunca bir tuhaf oluyorum. Sonuçta milletin selameti için çalışması gereken insanlar üretenleri batırıp, aç bırakıp kendi ceplerini dolduruyorlar.
O insanların mahsülünü tarlada bıraktıran kişilerin firmalarına destek olduk. Kul hakkı yok mu üzerimizde ? Biz de alet olduk. Bardakta mısırı koçanıyla yuttuk. Hepimize afiyet olsun.
Konu dışı açıklama: Esra isimli bir manyak rahat bırakmadığı için şu kadarcık yazıyı olması gerekenden fazla bir sürede yazdım.
o manyaktan başka okuyan mı var hııh
YanıtlaSilhm ok.
YanıtlaSil