7 Eylül 2013 Cumartesi

Suriye "Barış" Harekâtı

Selamın aleyküm canlar. Bildiğiniz üzere ABD Suriye'ye askeri müdahaleye onay verdi. Haliyle bizim Suriye sınırımızda da hareketlenme oldu.

Başbakanımız bu konuda oldukça hassas. Masum insanların öldürülmesi, müslümanların zulüm görmesi ve zalimlerin hak ettiği yeri bulması. Filistin'e yardım için gönderilen Mavi Marmara gemisi uluslararası sularda İsrail tarafından saldırıya uğrayıp 9 vatandaşımız öldürüldüğünde de gerekli tepkiyi vermişti zira. "Kınadı!" Aynı şekilde doğu Türkistan'daki, Filistin'deki ve Myanmar'daki katliamlar için de üstüne düşeni yapmıştı. Tüm bunlar ortadayken Suriye'ye girmemizin altında insani sebeplerden başka bir neden aramak fesatlık olur değil mi ?

İşin en garip yanı Suriye'ye müdahale için mazeret Esad'ın kimyasal silah kullanması. Olaylara tarafsız olarak bakalım. Bildiğiniz üzere yakın zamanda G20 zirvesi yapıldı ve Obama yaptığı açıklamada Putin dışında tüm liderlerin kimyasal silahı Esad güçlerinin kullandığını düşündüklerini açıkladı. Burada sorulması gereken bir çok soru var. Bu adamlar böyle düşünüyorlar diye bu gerçek mi ? Özgür Suriye Ordusu kullanmış olamaz mı ? O kadar cephane yastık altında değildi herhalde. Dış güçlerden destek alındığı açık. Tabi bunlar da kanıt değil. Şimdi kimyasal silahı Esad'ın kullandığını düşünelim. Esad bu silahları nereden aldı ? Kimyasal silahları kim üretiyor ? Tayyip one minute demeyi nereden öğrendi ? Kimyasal silahı kullanan hangi taraf olursa olsun sonuç değişmeyecek. Bu silahların kullanılmasıyla insanlar öldü.

Peki Kaddafi'nin devrilmesi için tüm güçlerini seferber eden BM ve NATO varken neden biz Suriye'ye giriyoruz ? Mademki halkına zulmeden bir diktatör var neden aynı kurumlar Esad'ın devrilmesi için harekete geçmiyor ? Galiba birilerinin işine geliyor şu anki kaos. Orta Doğu'nun yeniden şekillenebilmesi için o bölgedeki ülkelerin parçalanmış veya parçalanmaya hazır hale gelmesi lazım. En kötü ihtimalle tamamen dışa bağımlı olması gerekir ki ne söylerseniz onu yapmak zorunda kalsınlar. Zira dışa bağımlı ülkeler için ambargo en büyük tehlikedir.

Başbakanımız çoğumuzun sorduğu "Peki Esad gidince ne olacak ?" sorusuna da cevabı verdi. "Esad'dan daha kötüsü gelmez." dedi. Peki tarihte örnekleri var mıydı bu durumun ? Var. Hiçte uzakta değil. Irak. Saddam Hüseyin için de aynı durum söz konusuydu. Orada iç savaş yoktu ama Irak halkı demokrasi(!) istiyordu. Tabi ki ABD de demokrasi getirmek. Sonuç olarak ABD Irak'a girdi. Diktatör ve terörist Saddam Hüseyin yakalandı, yargılandı ve idam edildi. Halk özgürlüğe, demokrasiye ve sokakta her an ölüm korkusu olmadan rahat yaşama kavuştu (mu?). Bugün Irak'ta hala bombalar patlıyor. Irak'tan tek bir Irak diye bahsedilmiyor. Kuzey Irak diye bir bölge türedi. Güvenlik güçleri olarak "peşmerge"lerin olduğu. Irak refaha kavuşacağa da benzemiyor. Libya'da Kaddafi devrildikten sonra da bildiğiniz üzere önceden halka pay verilen petrol gelirlerinin %30'u artık Fransa'ya gidiyor. Geri kalan %70'i Libya'ya mı kalıyor yoksa zalim diktatör (!) Kaddafi'nin devrilmesi ve halkın özgürlüğe kavuşmasına destek veren diğerleri arasında mı paylaştırılıyor orasını bilmiyorum.

Görüldüğü üzere Esad devrilse de halk için değişen bir şey olmayacak. Buradaki en doğru yol tarafları ortada buluşturmaktı. Ne Esad ne de ÖSO masum. İki taraf da masum insanları öldürdü. Ama başbakanımız en başından beri ÖSO'nun tarafındaydı. Hatta bu örgüt toplantılarını İstanbul'da yapıyor. Mühimmat desteğini dışarıdan alan "Özgür" bir Suriye Ordusu. Bu savaşta taraf tuttuğumuz an kaybettik demektir.

Kimyasal silah kullanılmasına bu kadar tepki gösteren liderler İsrail Filistin halkına fosfor bombası atarken neredeydiler ? Bu kimyasal silah sadece İsrail ve onun gibi ülkelerin kullanacağı bir şey mi ? Veya Filistindekiler insan değil miydi ? Masum değil miydi ? İsrail bu silahı kullandığında yasak değil miydi ?

Kafamda deli sorular.
-Serdar ORTAÇ

Şu kritik zamanda her şeyi düşünmemiz lazım. Suriye'ye girersek, insanları öldürecek ve öleceğiz. Esad'ın inmesi kalkması hiç bir şeyi değiştirmeyecek.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Bardakta Mısır

Herkese merhaba. Bugün çok ilginç bir şey gördüm. Yolunu şaşırıp buraya gelenlerle (sizlerle) paylaşmadan edemeyeceğim.

Aslında her şey sıradandı. İnsanlar yolda yürüyor, 17-18 yaşlarındaki çocuklar futbol, teyzeler Rahime'nin kızını, amcalar memleketin halini konuşuyordu. Seyyar satıcılar da her zaman ki yerlerindeydi. Asayiş berkemal. İşin ilginç yanı 2 mısırcı vardı. Yaklaşık 100-150 metre mesafe vardı aralarında. Biri bardakta satıyordu, diğeri koçanıyla. Ama asıl fark bu değildi. Asıl fark birinin zabıtayı gördüğü anda kaçacak yer aramasıydı. Saklanabildi mi saklanamadı mı bilmiyorum. Olayı seyretmek için kalmadım, yoluma devam ettim.

Zira merak ettiğim bu değildi. Asıl merak ettiğim mısırlar arasındaki farktı. Sahi çocukluğumuzdan beri koçanıyla satılan mısırı biliyoruz. Peki son zamanlarda bardakta satılan mısır neyin nesiydi ? Nereden geliyor bu mısırlar ?

Sorumuzun cevabı gayet basit aslında. Çiftçinin hali duman muhabbetlerine pek girmek istemiyorum. Dünya düzeninin köküne bakacak olursak, üretimden kaçınıp sadece tüketen ve suni mesleklerde çalışan insanlardan oluşan toplumlar yok olmaya mahkumdur. Atatürk'ün "Köylü milletin efendisidir." sözüne katılıyorum. Çünkü köylü şehre göç ederse üretim olmaz. Dolayısıyla ihtiyaç, ithal edilerek temin edilmek zorunda kalır. Tahmin edeceğiniz gibi bu üretmekten çok daha pahalıya mal olur. Maalesef ki bugün pek çok şeyi ithal ediyoruz.

Mısırlar önceden ABD'den geliyordu sevgili arkadaşlar. Şimdi de Malezya'dan geliyor diye biliyorum. Tabi Malezya'da yetişen mısırların sahibi kimdir orasını bilmiyorum. "Coca cola içmeyin :(" tarzında bir şey söylemeyeceğim. Zira ABD'den, Fransa'dan, İngiltere'den, Almanya'dan veya başka bir ülkeden gelmesinin benim için bir önemi yok.

Biz üretemiyor muyuz bu mısırı ? 10 yıl önce kendi mısırımızı yerken noldu böyle ? Veya 3 yıl öncesine kadar zeytinyağını ihraç ediyorken bugün neden ithal ediyoruz ? Üretim mi azaldı ? Hayır! Daha ucuza ithal edildi. Daha ucuza ithal edilmesini doğru bulabilirsiniz ama değil. Çiftçinin o yıl ki ekini çöpe gidiyor. Yani çiftçi parasız kalıyor. Elinde başka mesleği olmadığı için inşaatta çalışıyor veya başka bir yerde. Düşünsenize tüm hastanelerin kapatıldığını. Ne yaparlardı doktorlar hemşireler ? Neyse, mısır ekmek isteyen anasını da alsın gitsin diksin !

Gelelim mısır işine kimler girdiğine. Buyrun ilgili haberden bir kesit:

20.01.2008
"Önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün oğlu Mehmet Emre Gül, bardakta mısır üreten Daily Fresh’ten bayilik alarak mısır işine girdi. Daha sonra Bayındırlık Bakanı Faruk Özak’ın oğlu Mehmet Akif Özak, aynı firmadan bayilik aldı. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın oğulları bu piyasaya ’Marina Gold’ firmasından Türkiye haklarını satın alarak daha iddialı bir giriş yaptı."


Bakın kimler gelmiş. Tabi ki herkes yatırım yapabilir. Ticarete girebilir. Ticarete giren Cumhurbaşkanının oğlu, dönemin bayındırlık bakanının oğlu ve İBB Başkanının oğlu olunca bir tuhaf oluyorum. Sonuçta milletin selameti için çalışması gereken insanlar üretenleri batırıp, aç bırakıp kendi ceplerini dolduruyorlar.

O insanların mahsülünü tarlada bıraktıran kişilerin firmalarına destek olduk. Kul hakkı yok mu üzerimizde ? Biz de alet olduk. Bardakta mısırı koçanıyla yuttuk. Hepimize afiyet olsun.

Konu dışı açıklama: Esra isimli bir manyak rahat bırakmadığı için şu kadarcık yazıyı olması gerekenden fazla bir sürede yazdım.

3 Ocak 2012 Salı

Sağdan Devam - Anayasa Değişikliği

Bir çoğumuz blogları, haber sitelerini, siyasi programları vs. izleriz ve okuruz. Genelde yaptığımız yorumlar: "Evet, haklı doğru söylüyor. Bu milletten bir şey olmaz." şeklindedir. Aramızda bazı duyarlı kişiler çevresindekileri uyarmaya, uyandırmaya çalışır. Bunu benim gibi yarım yamalak bilgisiyle yapar bir çoğu.

İyi niyetli olarak samimiyetinden ve doğruluğundan emin olduğumuz şeyleri savunmalıyız. Milletin sürü psikolojisinde olduğunu söyleyenlerin (çoğunluk için konuşuyorum) aslında onlardan bir farkı olmadığını anlamaları gerek.

Örnek mi ? Buyrun. Anayasa referandumunda bildiğiniz gibi evet hayır oylaması yapıldı. Akp seçmenlerden evet demelerini, Chp ve Mhp hayır demelerini istedi.

Akp'nin billboardlarda, gazetelerde onlarca reklamını gördüm. "Şehit ailelerine pozitif ayrımcılık", "Kadınlara pozitif ayrımcılık" gibi maddeleri gösteriyorlardı. Muhtemelen sizin de aklınıza gelmiştir. Bunları sağlamak için anayasanın değiştirilmesine gerek var mı ?

Yanlış hatırlamıyorsam 26 maddeden oluşuyordu bu paket. 26 soruya tek bir cevap vermemiz istendi. Neyse konudan uzaklaşmayalım. Sürü psikolojisi diyorduk.

12 Eylül Referandumunda bildiğiniz gibi "evet" çıktı. Bunun üzerine bir arkadaşım Facebook'ta "koyun gibi gittiniz evet dediniz" gibisinden bir şey yazmış. Altta evet oyu kullanan bir kişi "Ne var evet dediysem. Ülkem için gittin gönül rahatlığıyla evet dedim" demişti. Buna karşılık arkadaşım: "Yanlış anlama sözüm sana değil, tepkim koyun gibi araştırmadan gidip evet verende." demişti.

Şimdi bunda ne var diyebilirsiniz. Ama mesele burada çok farklı. Bence o referandumda mutlaka hayır çıkmalıydı. İçinde ülkeye yararından çok zararı bulunan bir paketti. Zaten bunu da bilerek süslemişlerdi. Pirincin içindeki beyaz taşlar siyah taşlardan daha tehlikelidir. Siyah taşı pirincin içinde rahatlıkla görebilirsiniz. Ama beyaz taşı pirinç sanarsınız ve pirinçlerin arasından almadığınızda dişinizi kırabilir. Bu anayasa paketi de aynen böyleydi. Bize pirinç gibi gösterilen bir taştı.

Yazmak için biraz geç oldu ama bundan sonra herkesin daha dikkatli olmasını ümit ederek yazıyorum. Referandum da neden hayır oyu kullanmalıydık ?

Bunun için sadece paketteki 2 maddeyi virgülüne bile dokunmadan yazıyorum.

1.Madde:

ANAYASA MAHKEMESİNİN YAPISI

Anayasa Mahkemesi yeniden yapılandırılacak. Halen 11 asıl 4 yedek üyeli Anayasa Mahkemesi, 17 asıl üyeden oluşacak. TBMM, 2 üyeyi, Sayıştay Genel Kurulunun gösterdiği 3′er aday arasından, 1 üyeyi ise baro başkanlarının avukatlar arasından göstereceği 3 aday arasından gizli oyla seçecek.

Cumhurbaşkanı, 3 üyeyi Yargıtay, 2 üyeyi Danıştay, 1 üyeyi Askeri Yargıtay, 1 üyeyi Askeri Yüksek İdare Mahkemesince gösterilecek 3′er aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere 3 üyeyi ise YÖK'ün kendi üyesi olmayan yüksek öğretim kurumları öğretim üyeleri arasından göstereceği 3′er aday içinden seçecek. Cumhurbaşkanı, 4 üyeyi de üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, 1. sınıf hakim ve savcılar ile en az 5 yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından belirleyecek.

Anayasa Mahkemesi iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışacak. Bölümler, başkanvekilinin başkanlığında 4 üyenin katılımı ile toplanacak. Genel Kurul ise mahkeme başkanının veya başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az 12 üye ile toplanacak. Bölümler ve genel kurul, kararlarını salt çoğunluk ile alacak.

Siyasi partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara, Genel Kurul bakacak.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliğinde iptale, siyasi partilerin kapatılmasına ya da devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğuyla karar alacak.

Şekil bozukluğuna dayalı iptal davaları, Anayasa Mahkemesince öncelikle incelenip karara bağlanacak.

Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri, dosya üzerinden inceleyecek. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilecek. Mahkeme, gerekli gördüğü hallerde sözlü açıklamalarını dinlemek üzere ilgilileri ve konu üzerinde bilgisi olanları çağırabilecek, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin davalarda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından sonra kapatılması istenen siyasi partinin genel başkanlığının veya tayin edeceği bir vekilin savunmasını dinleyecek.
Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile 4 yıl için bir başkan ve iki başkanvekili seçilecek. Görev süresi bitenler yeniden seçilebilecek.

Anayasa Mahkemesi üyeleri 12 yıl için seçilecek. Bir kişi 2 defa üyeliğe seçilemeyecek. 12 yıldan önce yaş sınırını dolduran üye emekliye ayrılacak.
Anayasa Mahkemesinin mevcut yedek üyeleri "asıl üye" sıfatını kazanacak."


 2. Madde:

HSYK'NIN YAPISI


Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yeniden yapılandırılacak. HSYK'nın halen 7 olan üye sayısı 22′e, 5 olan yedek üye sayısı ise 12′a çıkarılacak. HSYK, 3 daire halinde çalışacak.


HSYK'nın Başkanı, Adalet Bakanı olmaya devam edecek. Adalet Bakanlığı Müsteşarının Kurulda yer alması uygulaması da sürecek.


Kurulun, 4 asıl üyesi, yüksek öğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri, üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca; 3 asıl ve 3 yedek üyesi, Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca; 2 asıl ve 2 yedek üyesi, Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca; 1 asıl ve 1 yedek üyesi, Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından; 7 asıl ve 4 yedek üyesi, birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı hakim ve savcıları arasından adli yargı hakim ve savcılarınca; 3 asıl ve 2 yedek üyesi idari yargı hakim ve savcıları arasından idari yargı hakim ve savcılarınca dört yıl için seçilecek. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilecek.


Kurul üyeliği seçimi, üyelerin görev süresinin dolmasından önceki 60 gün içinde yapılacak.


Kurulun "meslekten çıkarma" cezasına ilişkin kararlarına itiraz yolu getirilecek. Kurulun diğer kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamayacak.
HSYK'nın mevcut asıl ve yedek üyelerinin görevleri, seçildikleri sürenin sonuna kadar devam edecek.
 

Şimdi anladınız mı neden hayır demeliydik ? Neden generaller bu kadar rahat tutuklandı ? Yargı da artık Akp'nin dolayısıyla siyonizmin oyuncağı haline geldi. 

Ben ne Akpli ne Chpli ne Mhpli ne de başka bir partidenim. Vatanımı seven birisiyim bu kadar.

Akp'nin %50 oy aldığı ülkemizde belli ki bir şeyler yanlış gidiyor. Tek derdimiz Fatmagül'e kimin tecavüz ettiği olduğu sürece bu yanlış sürecek. Yapmamız gereken şey ise doğruyu görebilen, gördüğü herşeyi doğru kabul etmeyen araştıran bireyler olabilmek. İşte o zaman aydın bir toplum özgür bir ülke oluruz.

1 Aralık 2011 Perşembe

Güle Güle Katsayı Adaletsizliği

Yıllardır meslek lisesilerin "haklı olarak" istediği düz liselilerle eşit katsayı meselesi sonunda çözümlendi. Bir meslek lisesi mezunu olarak sevindim. Benden geçti ama benden sonrakiler yararlanabilecek.

Sayısal bölümde olmama rağmen son matematik dersini 2. sınıfta gördüm. Bu sistem hala değişmedi, değişmeside zor. Zaten meslek derslerinden başını kaldıramaz öğrenci. Nitelikli öğretmen sıkıntısı başka bir konu.

Yıllardır eşitliği dilinden düşürmeyenler nedense bu konuda hep adaletsizlikten yanaydı.

Tv'de katsayı eşitliğinin sağlanmasında mutlu olmayan meslek liseliler gördüm. Ne diyeceğimi bilemedim.

Bu süreçte emeği geçenlere teşekkür ederim. İnşallah kıymeti bilinir ülkedeki üniversite öğreniminin daha kaliteli olmasıyla da daha parlak bir nesile sahip oluruz.

24 Kasım 2011 Perşembe

Selamın Aleyküm

Selamın aleyküm. Hoşgeldiniz gençler.

Blogun ismindeki anlamsızlığa bakıp kapatmayın. Sanatsal anlamlar da yüklemeye çalışmayın. Arkadaşım çek o imlecini sağ üst köşeden ! Aklıma başka bir şey gelmediği için ismi böyle oldu. Allah çirkin şansı versin. Amin.

Peki bu blogta neler olacak ? Yerine göre sosyal mesajlar, liselilerin geleceğe dair planları, turşu suyunun iyisi gibi konuları işleyeceğiz. Aydınlanma beklemeyin sadece ufak ipuçları gelir.

Amaan neyse işte ya. Güncel meselelere göre yazmaya başlayacağım.

Siteye ilk giren yorum yazsın. İlk gelene çikolatalı gofret veriyoruz.